19 Eylül 2010

İLK HAFTA

Buraya geleli 1 haftadan az oldu, daha sudan yeni çıkmış balık hissiyatını pek aşabilmiş değilim ama tam da bu alışmamışlık nedeniyle tüm algılarımın açık olduğunu söyleyebilirim. Zaten trafik ters işliyor, eğer o algılar açılmazsa çok yaşamazsın :) Bu nedenle hazır herşey çok yeni ve ilginç gelirken bir arkadaşımın (teşekkürler Aslı Şahin) tavsiyesine uyup çok zaman geçmeden çevremde olan bitenlerden bahsedeyim diyorum.

Yolculuğum 14 Eylül 2010 Salı sabahı başladı. Istanbul’dan Londra’ya uçtum. Yolculuğun aklımda kalan tek yanı İsviçre Alpleri’ydi. Yaklaşık 11km yükseklikte uçarken dağ eteklerindeki evlerin(muhtemelen şehirlerin) o kadar küçük ve yanıbaşlarındaki dağların zirvelerinde olanca karlarıyla bana ne kadar ne kadar yakın geldiğini anlatamam. Londra havaalanında iki saat geçirdikten sonra Manchester uçağına bindim, işin bu kısmı çok yoğundu. Uçus sadece 30 dk. Sürdü ancak tamamı boyunca traktör arkasında gidiyormuş hissiyatı yaşattı. Ünlü yağmurlu, fırtınalı Manchester. Ama sorun yok...hostesin yüzüne bakın, eğer gülümseyip işini yapmaya devam ediyorsa rahat olun.

Manchester’a vardığımda emlakçıdan anahtarlarımı alıp hemen evime gittim, daha önceden google map sayesinde sokağımı ve evimi görmüştüm. Aşağıdaki fotoğrafta siz de görebilirsiniz.



Bu arada evde toplam altı kişiyiz. 4 kız 2 erkek. Ev arkadaşlığı anlayışı pek Türkiyedeki gibi değil, o yüzden siz erkekler sakin olun, olan biten bir şey yok. Evimizde 2 Alman, 2 Fransız, 1 Hollandalı, 1 de ben varım. Evet Alman, Fransız ve Türk birlikteliği çeşitli fıkra oluşumlarını da beraber getirebilir, göreceğiz. Şu ana kadar bir problem yaşamadık, çok uyumlu insanlara benziyorlar ama sürekli dans ve parti motivasyonu içindeler çünkü benim dışımda hepsi Erasmus programı ile gelen değişim öğrencileri, yani hepsi Nisan ayı gibi gidecek ve yerlerine yeni ev arkadaşları gelecek, çok iyi bir durum değil sanırım. Neyse bunu da göreceğiz. Aşağıda yine ev arkadaşlarımla ilk akşam yemeğimizde çekilen bir fotoyu görebilirsiniz.



Ağır Zeminde Oynamak

Buraya gelmeden önce herkesin söylediği üzere yağmurla karşılaşmam pek uzun sürmedi. Evdeki ilk gecemden sonra yeni güne yağmurlu ve oldukça soğuk başladım. Dışarısı 10-11 derece civarındaydı, tarih ise sadece 15 Eylül. İstanbul-Bursa civarları herkes daha kısa kollu giyerken ben kapşonlu sweat shirt, üstüne de yağmurluk ile dolaşıyordum. Bir de elimde rüzgardan kırılmasını önlemeye çalıştığım şemsiyem. Eh anladık ilk günden nasıl davranmamız gerektiğini. Bu arada yağmurla ilgili bilinmesi gereken şey Türkiye’deki yağmur anlayışından çok farklı olduğu. Bir kere hava ne kadar güneşli olursa olsun yağmur yağma olasılığını göz ardı etmemek gerekiyor, ancak yağmur durmadan değil 5-10 dakikalık periyodlarla ve çok ince damlalar halinde yağıyor. Yani aslında çok da fazla rahatsız edecek türden değil. Tabi bu anlattığım biçim, Türkiye’deki yağışsız günlere tekabül ediyor, yoksa yağmurlu gün dediğimiz bildiğimiz yağmur yağıyor :)

Hava durumundan yeterince bahsettim sanırım. Biraz okul ve sosyal hayattan bahsederek bu yazıyı bitirmek istiyorum. Zaten bu kadarını yazmak bile 3 günümü aldı ama tembellikten değil aksine çok fazla yapacak işim olduğundan. Herneyse, bugüne kadar çoğunlukla buradaki günlük hayatımın yolunda gitmesi için yapmam gerekenlerle uğraştım. Banka hesabı açtırmak, polise kayıt olmak, okul ile ilgili kayıt işlemlerini tamamlamak, oryantasyon programından olabildiğince faydalanmak gibi uğraşlar çok fazla yordu beni. İlk hafta itibariyle günde ortalama 3 saat yürüdüm diyebilirim. Ama buradaki insanlar oldukça yardımsever ve güleryüzlü diyebilirim, Avrupalı’nın kurallara uyma güdüsü bana çok yardımcı oldu açıkçası, herkes görevi neyse onu yerine getiriyor kaçmadan.

Okula gelecek olursak, çok heybetli yapılara sahip olduğunu söyleyebilirim. Manchester’ın en ana güzergahında bulunan Oxford Road üzerinde sağlı sollu bir sürü binadan oluşuyor. Bunların bir kısmı 1800’lü yıllardan kalma, bazıları da son zamanlarda yapılmış binalar. Benim binam yeni yapılmışlardan, çok bir Harry Potter havası yok yani ancak burada en çok sevdiğim yerlerden birisi oldu şimdilik. İlginç olarak bölüme (bölüm dediğim hocaların odalarının olduğu yer, çünkü doktora öğrencilerinin herhangi bir sınıfı yok. Sadece hocalarla görüşüyürouz) öğrenci kartını okutup girebiliyorsun. Hocaların odalarından sonra sadece doktora öğrencilerine ayrılmış bir bölüm var. Burada geniş çalışma masaları, herkese ait bir bilgisayar, dinlenmek için koltuk ve kanepeler ve çay-kahve yapabileceğin mutfak gibi bir bölüm var. Oldukça konforlu gözüküyor. En büyük avantajı ise, bize verilen bu kartlarla 24 saat istediğimiz gibi binada zaman geçirebilme imkanımız. Adamlar sen yeter ki çalış demişler. :) Bu da okulumun bulunduğu binanın fotoğrafı.



18 ve 19 Eylül’e denk gelen Cuma ve Cumartesi geceleri biraz gece hayatını tanıma imkanı imkanı buldum. Sanıyorum çok enteresan şeylerle karşılaşacağım önümüzdeki zamanlarda. Gördüğüm en enteresan şey, buranın yerli nüfusunun kızları dışarıda hava 10 derece iken bildiğiniz ağustos Türkiyesi kıyafetleriyle dolaşmaları oldu gece yollarda. Sandaletler, kısa şortlar, askılılar... Cuma gecesi okulun tanışma aktivitesi nedeniyle gititğim bir pubdan, sanırım Avrupa’nın sayılı klüplerinden biri olan “Sankeys”e gittik. Fotoğraf çekemedim ama internetten bulduğum bir fotoğrafı ekledim, demonstrasyon olsun diye :)



Cumartesi gecesi (yani dün gece) kardeş okulumuz olan Metropolitan Uni.’nin bir plaj partisi vardı. Biz yine kalın montları giyip gitmişken bir baktık ki gerçekten bir plaj partisi konsepti varmış. Boynuna hawaii çiçeklerinden mi takanlar istersin, deniz yatağıyla gelen mi istersin hepsi oradaydı :) ancak sıra o kadar uzundu ki 1 saat kadar bekledikten sonra kapattık arkadaşlar dediler ve içeri giremedik maalesef. Biz de şehir merkezindeki bir pub da zaman geçirdik. Eski tarzlarda (beat, ska, vs..) gibi şeyler çalıyordu dj. Ama cd veya bildiğimiz plaklardan çalmıyordu, tamamı 45’lik plaklardan oluşan dev bir arşivi vardı, tarza uygun olarak da ince kravatlı bir takım elbise giymişti. İçerideki herkes de kendi halinde çok güzel eğleniyordu. Kendisinin nasıl bir tip olduğunu görmeniz için fotoğrafını çektim, buyrun..



Evet, sanırım oldukça yazdım ilk hafta için. Ancak bu ne kadar sıklıkta ve uzunlukta gerçekleşir ilerleyen zamanlarda bilemedim. Paylaşmak güzel şimdi sizlerle bunları, ilk zamanlar alışma süreci içinde bu yazılar sizlerle de bir şekilde iletişime geçmemi sağlıyor. Şimdilik benden bu kadar, bir sonraki yazımda görüşmek üzere :)

1 Eylül 2010

Gitmeden Önce

Tüm arkadaşlarım için...

Yaklaşık bir senedir planlarını yaptığım Manchester maceram iki hafta içinde başlayacak. Dönem itibariyle aynı şehirde bile birbirimizden haberdar olmanın ya da görüşmenin çok fedakarlık istediğini düşünürsek, bir başka ülkede yaşayan bir insan ile irtibat halinde olmak gerçekten zor gözüküyor. Hem sizin için hem de benim için.

Bu nedenle son zamanların en popüler sosyal medya araçlarından biri olan "blogger"ın kendimden haber vermenin en kolay yollarından biri olacağını düşünüyorum. "Bizim bir Ozan vardı, İngiltere falan biyerlere gitmişti, ne yapıyor acaba şimdi" diye düşündüğünüzde bu site size yakın zaman içinde neler yaptığımı, nereleri gördüğümü, ne yiyip içtiğimi, sırtıma kalın bişeyler alıp almadığımı anlatacak. Eh sadece yazıyla sizi burada tutamayacağımı bildiğim için çeşitli fotoğraf ve video gibi görsellerle ilginizi çekmeye çalışacağım, siz de "Vay be adama bak, ne acayip ortamlarda takılıyo..." gibi yanılgılara düşeceksiniz. Burada bana nazar değdirmeden önce düşünmeniz gereken şudur. "Biz de İstanbul'da yaşıyoruz, burası da dünyanın sayılı eğlence ve kültür merkezlerinden biri ama hiç de öyle coşkulu bir hayatımız yok." Evet, muhtemelen benim ki de öyle olacak, hem Manchester'dan büyük Londra var değil mi.

Pekala, lafı fazla dolandırmadan bitireyim. En azından şu andaki düşüncem belirli aralıklarla size İngiltere deneyimlerimi aktarmak olacak. Tabii ki yaptığım çoğu şeyde olduğu gibi büyük bir motivasyonla başlayıp sonradan onu kaybetmezsem. Siz yine de arada bir kontrol edin ve bana uzaklardaki yaşamım için bol şans dileyin.

Not: Gidiş tarihim 14 Eylül 2010, çok sınırlı bir zamanım kaldığı için bir çok arkadaşımla vedalaşmaya vaktim kalmadı. Siz yine de bir arayın ama...Görüşemediğim herkese sevgiler. Yakında gelişmlerle yeniden karşınızda olacağım.